|
|
|
|
|
 |
|
 |
WoW DESTANI
Kimse evrenin nasıl doğduğunu tam olarak bilmez.Bazıları dev bir kozmik patlamanın, sonsuz boşlukta yankılanarak uzaktaki Dev Karanlığı uyandırdığı ve dünyaların bir gün yok olmak için yaratıldıklarını söyler.Bazıları ise evrenin tek ve sonsuz güçlü bir varlığın eseri olduğunu söyler dururlar.Bu kaotik evrenin kökleri nereye uzandığı belirsiz olduğunu söylesek te, emin olduğumuz şey çok güçlü bir ırkın, evrende bulunan her dünyaya ayrı ayrı bakarak, onları gözeterek onlara güzellik ve hayat bırakarak gittikleridir.
Titanlar, dev ve metalik renkte bir deriler olan bu tanrılar evrenin istedikleri yerinde diledikleri gibi dolaşma haklarına sahiptiler ve yeni bir evren bulmuşlardı, ve bunu da diğerleri gibi dünyaları dolaşarak ve güzelleştirmek için yola koyuldular.Dev dağlar, derin denizler yaptılar elleriyle.Kara perde gibi karanlığa boğulan gezegenlere huzuru getirdiler, atmosferler yarattılar.Bunların hepsini bu kaotik ortama, uzak bir hedef gibi gözüken, düzeni getirmek için yaptılar. Keşmekeşten düzen yaratmak onların doğasının, ileri görüşlülüklerinin bir parçasıydı. Onlar ilkel ırkları bile güçlendirdiler; kendi işlerini yapabilsinler ve saygıdeğer dünyalarının bütünlüğünü koruyabilsinler diye.
Seçkin bir grup olan Pantheonlar tarafından yönetilen Titanlar, dev karanlığın içine dağılmış yüz milyon dünyaya düzeni getirdiler.Pantheon, bu dünyalara aynı zamanda koruyuculuk yapanlar, ayrıca evrenin dışından gelen Sapmış Evrenden gelen varlıklarla savaşıyorlardı. Sapmış Evren, sayısız dünyasını bağlayan keşmekeş büyülerinin dünyevi olmayan boyutu, sadece yaşayan evrendeki hayatı yoketmeye ve yaşamın enerjilerini kendilerine katmaya yemin etmiş sınırsız sayıdaki şeytani yaratığın, iblislerin ve zebanilerin eviydi.Hiçbir kötülük ve sapmayı kabul etmeyen Titanlar, bu saldırılara karşı hep bir yol aradılar ve savaştılar.
Sargeras ve İhaneti:
Zaman içinde, bu kötü varlıklar Titanların dünyasına giden yolu buldular ve Pantheon en iyi Savaşçısı olan Sargerası savunma için gönderdi.Dev soylu bir Titan olan Sargeras, sayısız yıllarca verilen görevleri harfiyen yerine getirmiş ve bulduğu kötülük varlıkları gördüğü yerde öldürmüştür.Böylece Titanlar evrenler üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmaya başlamıştır.
Sonra Eledar adı verilen bir şeytani büyü ile uğraşan ırk, Warlock büyüleri ile birçok dünyayı ele geçirmeye başladılar.Bu büyülerden etkilenen saldırıya uğramış ırklar, mutasyona uğrayarak çok farklı yaratıklar olmaya başladılar ve en sonunda saldırıya uğramış masum ırkların hepsi Eledarlara benzemeye başladı.Sargeras neredeyse limitsiz gücünü Eledarlara karşı kullandı ve onları Sapmış evrenin köşesinde yakaladı ve onları esir aldı.Ancak Sargeras Warlock büyülerinden çok etkilendi ve kendisi de bunlardan nasibini almaya başladığında, Sargeras çok büyük bir depresyonun içinde buldu kendini.
Sargeras bu kafa karışıklığının ve ümitsizliğin içindeyken, Sapmış Evrenden gelen diğer bir ırkla savaşmaya zorlandı.Nathrezim adı verilen bu ırk Vampirik güçlere sahip korkunç bir ırktı.Adlarına Dreadlord da denilen bu ırk, birçok dünyayı ele geçirerek, yerlilerini gölgeye çevirirdi.Zalim Dreadlordlar, dünya yerlilerini kandırarak, aralarında karışıklıklarla yıkardı.Sargeras, Nathrezimi çok kolay yendi.Ama onların bozulmuşluğu onu çok etkiledi.
Sargerasın duygularını şüphe aldı bir anda, görevine sadakatini ve hatta daha önemlisi Titanların düzenli bir evren anlayışını kaybetmişti.Sonunda Sargeras sonuç olarak Titanların yapmış olduğu her şeyin yanlış olduğuna karar verdi, ona göre Titanlar bu evrende Kaotik güçlerin kaynağı idi.Çoğu Titan arkadaşı ona yardımcı olup yol göstermeye çalıştı, ama bunun sonucunda Sargeras daha fazla içine kapandı ve Pantheondan ayrılıp dünyada kendine bir yer aramaya başladı.Pantheon onun terk edişine bir anlam veremedi, ve kardeşi olan Sargerasın neler yapabileceğini göremedi.
Zamanla, Sargeras delirdi ve ruhunun ücra köşelerinde bozulan bir şeyler olduğunu fark etti.Bunun nedenini Titanlara bağladı.Bu yüzden Titanların yapmış olduğu her şeyin yanlış, hatalı olduğunu zannetti.Bu yüzden her dünya yok edilmeliydi ve tekrar kurulmalıydı.Böylece düzen sonsuza kadar her tarafta olacaktı.Bunu yapmak için dev bir ordu kurmak için düşünmeye başladı.
Sargerasın Titanik görüntüsü bile zamanla bozuldu ve zehirlenmiş olan kalbi ile değişim içine girdi.Gözleri, saçları ve sakalı ateşlendi ve metalik derisi karardı.
Bu kızgınlığın içinde, Sargeras Eledar ve Nathrezim ırklarının hapislerini açtı ve kötü yaratıkları serbest bıraktı.Bu yaratıkların önde gelenleri Karanlık Titana hizmetlerini sundular.Sargeras Eledardan iki tane şampiyon seçti.İlki Kiljaeden the Deciever di.Sargerasın orduları için karanlık ırkları düzenleyecekti.İkinci Şampiyon ise, Archimonde the Defilerdi.Sargeras için Orduları yönetecekti.
Kiljaedenın ilk yaptığı şey vampirik dreadlordlarını kendine köle yapmak oldu.Dreadlordlar Kiljaeden için özel ajanlardı ve bu görevi çok iyi yerine getiriyordu.Aralarında Tichondrius denilen bir Dreadlord vardı ki bu yaratık Kiljaedenin mükemmel bir savaşcısı olarak Sargerasa da hizmet etti.
Muhteşem Archimonde kendine de ajanlar buldu.Malefic Pit adlı bir dünyanın barbar lideri olan Mannoroth the Destructoru ajanı yaptı ve evrenin en iyi ordusunu yapmak için çalıştı.
Sargeras ordularının yavaş yavaş oluştuğunu ve her emirini yerine getirecek güçte olduğunu görünce, Hepsini Dev Karanlığın içine bıraktı.Sargeras bu ordusunun adına Burning Legion dedi.Bu güne kadar kaç tane dünya yok edip kaç tanesini köleleştirdi bilinmez ancak evrene çok büyük bir yıkım getirdiği kesindir.
Eski Tanrılar ve Azerothun Hakimiyeti:
Titanlar Sargerasın yaptıklarından habersiz dünya dünya dolaşarak her dünyaya düzen getirmekle uğraştılar ve bir gün ufak bir dünya ile karşılaştılar daha sonra Adı Azeroth olacaktı bu dünyanın.Titanlar garip yeryüzüne ayak bastıklarında, düşman olarak birçok Elemental Varlıkla karşılaştılar.Bu Elementaller, sadece eskilerin bildiği yok olmuş eski Tanrılara taparlardı ve bu yüzden Titanları geri püskürtmek için savaştılar.
Pantheon, Eski Şeytanı tanrılara tölerans gösteremediği için Elementallere savaş açtı.Eski Tanrı Orduları dört kişi tarafından yönetilirdi:Ragnaros the Firelord, Therazane the Stonemother, AlAkir the Windlord ve Neptulon the Tidehunter.Kaotik güçler dünyayı sardı, ve Titanlarla savaşmaya başladılar.Ancak Titanlar çok güçlüydü ve Elementaller savaşı kaybetti.Bir bir tüm Elemental Efendiler yok edildi ve güçleri ellerinden alındı.
Eski tanrıların kalelerini yıkan Pantheonlar dört şeytanı tanrıyı yeryüzünün altına zincirledi.Eski Tanrılarının gücü kalmayınca ruhları fiziksel evrenden ayrıldı ve Elementallerin hepsi başka bir boyutta sıkıştılar.Elementallerin gidişi ile, doğa sakinleşti ve dünya barışçıl ve bir o kadar güzel bir yere dönüştü ki Titanlar burayı çok sevdiler.
Titanlar birçok ırk yaratıp dünyanın şekillenmesinde onlara yardım ettirdiler.Sonsuz mağaralar yaratmak için cüce gibi yaşayan taşlar yarattılar.Denizleri yükseltip kara yapmak için Deniz Devlerini kullandılar.Birkaç çağ boyuncu Titanlar bu dünya üzerinde çalıştılar ve en sonunda inanılmaz güçleri olan bir göl oluşturdular.Bu göl, onların deyimi ile Sonsuzluk Kuyusu, bu dünyada yaşamı başlatacak olan şeydi.Zamanla, bitkiler, ağaçlar, yaratıklar ve canavarlar dünyada dolaşmaya başladılar.İşlerinin son gününde oluşan kıtaya Kalimdor dediler, Sonsuz Yıldız Işığının ülkesi
Ejderhalar Zamanı:
Küçük dünyanın düzenlenmesinden ve işlerinin bitmesinden tatmin olan Titanlar, Azeroth'u terketmeye hazırlandılar. Yinede, gitmeden önce, herhangi bir gücün onun mükemmel bütünlüğünün tehdit etmesi olasılığına karşılık Titanlar dünya üzerindeki en harika ırkı Kalimdor'a göz kulak olma işiyle görevlendirdiler. O zamanlar bir çok ejderha türü vardı. Yinede kendi türlerinden olanlara egemenlik sağlayan 5 tane ejderha türü vardı. Titanlar'ın yeni yeşeren dünyanın çobanlığını yapmaları için tuttuğu beşli bu beş ejderha türüydü. Pantheon'un en yüce üyeleri kendi güçlerinin birazını bu türlerin liderlerine verdiler. Bu ulu ejderhaların her biri Yüce Özellikler veya Ejderha Özellikleri olarak bilinmeye başladılar.
Aman'Thul, Pantheon'un Büyükbabası, uzaysal güçlerinin bir kısmını devasa bronz ejderha Nozdormu'ya bahşetti. Büyükbaba, Nozdormu'ya zamanı ve sürekli ilerleyen kaderin yolunu koruması için güç verdi. Hissiz, onurlu Nozdormu Zamansız Olan olarak bilinmeye başladı.
Eonar, bütün yaşamın Titan patronu, kendi güçlerinin bir kısmını kızıl deve verdi, Alexstrasza'ya. Ondan sonra Alexstrasza dünyada yaşayan bütün canlıları korumak için çalıştı ve Hayat-Bağlayıcı olarak bilinmeye başlandı. Üstün bilgeliği ve bütün canlılara gösterdiği sınırsız şefkat sayesinde, Alexstrasza Ejderha kraliçe olarak taçlandırıldı ve türündeki diğerlerine egemenlik sağladı.
Eonar; aynı zamanda Alexstrasza'nın genç kız kardeşi olan yeşil ejderha Ysera'yı da, doğanın etkisinin küçük bi parçasıyla kutsadı. Ysera Yaratılış Rüyasını oluşturmak sonsuz soyutlanmaya girdi ve Hayalperest olarak bilinmeye başladı. O, yeşil evreninden büyümekte olan yeşil dünyayı izleyebilecekti, Zümrüt Rüyasından
Norgannon, Titanlar'ın bilgelik saklayanı ve usta büyücüsümavi ejderha, Malygos'u gücünün bi kısmıyla donattı, O zamandan itibaren Malygos Büyü-Yayan, sihirin ve gizli bilgilerin koruyucusu, olarak bilinmeye başladı.
Khaz'goroth, Titanlar'ın şekillendirici ve yaratıcı, kudretli siyah ejderhaya, Neltharion'a, güçlerininn bir kısmını bahşetti. Yüce kalpli Nelthraion'a, daha sonra Dünya-Koruyan olarak bilinicekti, dünya ve dünyanın derin yerleri üzerinde egemenlik verildi. O dünyanın gücüne güç kattı ve Alexstrasza'nın en büyük destekçisi oldu.
Güçlendirilmiş 5 Yüce Özellik, Titanlar'ın yokluğunda dünyanın savunmasından sorumlu hale getirildi. Ejderhaların yarattıklarını korumaya hazır olduklarının bilincinde Titanlar, Azeroth'u sonsuza kadar terketti. Ne yazıkki Sergeras'ın yeni doğmuş dünyanın varlığını öğrenmesi an meselesiydi..
Dünyanın Yapılışı ve Sonsuzluk Kuyusu:
İnsanlar ve Orklar arasındaki ilk savaşdan onbin yıl önce, Azeroth dünyası etrafı denizlerle çevrili dev bir tek kıtadan oluşuyordu.Kalimdor denilen bu dev kıta, dünyanın şartlarında yaşamaya calışan birçok ırkın ve yaratığın yuvasıydı.Bu kıtanın ortasında inanılmaz güçleri olan bir göl bulunurdu.Bu göle daha sonra Sonsuzluk Kuyusu dendi, ve dünyanın içindeki Büyünün gerçek kaynağı bu göldü.Sonsuzluk Kuyusu güçlerini Dev Karanlıktan alırdı, ve dünya üzerine saçardı.
Zamanla, dünyada bu gölden etkilenen yaratıklar, göl kıyısına ilkel evler kurmaya başladılar.Gölün kuvvetleri, bu yaratıkları güçlü, akıllı ve neredeyse ölümsüz yaptı.Bu yaratıklar daha sonra kendilerine Kaldorei dediler, anlamı yıldızın çocuğuydu.Kendi gelişimleri ile birlikte dev binalar ve tapınaklar inşa ettiler.
Kaldorei veya daha sonra bilinen isimleri ile Night Elfler, ay tanrıçası olarak bilinen Eluneye taptılar ve onun gündüzleri Sonsuzluk Kuyusunun dibinde uyuduğuna inanırlardı.İlk Night elf Rahipleri ve Bilgeleri kuyu üzerinde çalışarak, onun gücünü nasıl kullanabileceklerini anlamaya çalıştılar.Night Elfler gittikçe gelişerek, Kalimdorun büyük bir bölümüne yayıldılar onları durduran şey ise Dev Ejderler oldu.Bu dev yaratıklar bölgelerini korumak adına çok titizdiler.Night Elfler daha sonra anladılar ki, Ejderler bu dünyayı koruyorlardı ve bu yüzden onları sırları ile yalnız bıraktılar.

Zamanla, Night Elfler daha fazla bencil olmaya başladılar, çünkü çok güçlenmişşerdi ve birçok yaratıkla arkadaşlık kurmuşlardı.Bunlardan en ünlüsü Cenariusdu.Bir Yarı tanrı olan Cenarius Night Elflere Doğayı anlattı ve öğretti.Kaldorei yaşayan ormanlarla bu şekilde bir empati kurmaya başladı ve doğanın dengesini bozmamayı öğrendi.
Sayılamayacak kadar çok çağ geçtikten sonra, hem kültürel hem de alan olarak gelişti Night Elfler.Tapınakları,Yolları ve Muhteşem Binaları ile Kalimdora hakim bir ırktılar.Azshara, Night Elflerin güzel ve akıllı kraliçesi, Gölün kıyısına dev gibi harika bir saray inşa ettirdi ve oraya Hizmetkarları ve arkadaşları ile birlikte yerleştiler.Hizmetkarlarına Azshara Queldorei ya da bilinen ismi ile Highborne dendi.Bu Highborne, Azsharanın dediklerini bire bir yerine getiren seçkin bir gruptu.Azshara her Night Elf tarafından sevilen birisiydi ancak, Highborne her zaman kendilerinden başka hiçbir Night Elfden hoşlanmadı.
Rahiplerin Sonsuzluk Kuyusu ile ilgili bilgilerini, Azshara Highborneye vererek, bu gizlerin ortaya çıkartılması ve bu dünyanın asıl amacının öğrenilmesini istedi.Highborne bu işle uğraştılar ve Kuyuyu kullandılar.Deneyler sürdükçe, Highborne kuyunun hem yaratmak hem de yok etmek için kullanılabileceğini gördü.Highborne kendini kuyuya bıraktıkça büyünün içinde onu kullanmaya çalışırken buldular kendilerini.Büyünün kontrollü ve sorumluluk gerektiğini bilmeden, Azshara ve onun Highbornesi büyü kullanmaya başladığında bozulumun içine girdiler.Cenarius ve birçok bilge Night Elf, büyünün sınırsızca kullanımının zararları olabileceğini söylediler.Ancak Azshara ve onun takipçileri inatla büyü kullanmaya devam ettiler.
Güçleri geliştikçe, Azshara ve Highborne değişmeye başladılar.Kendilerini bir Night Elfden üstün görmeye başladılar ve kendilerini halktan soyutladılar, ve Karanlık bir gölge Azsharayı değiştirdi.Sevdiği her şeyden vaz geçti ve Highborneden başka kimse ile konuşmak istemedi.
Genç bir Bilge olan Malfurion Stormrage, olanları ilk gören oldu.Zamanının çoğunu çok sevdiği Druidizm çalışarak geçiren Malfurion, Azshara ve Highbornenin korkunç bir güç tarafından bozulmaya başladığını hissetti.Ardından nasıl bir şeytanlığın çıkacağını bilemedi ancak Night Elflerin hayatlarının sonuna kadar değişeceğini anladı.
Eskilerin Savaşı:
Highbornenin anlamsızca kullandığı her büyü dünyadan öteye evrenin her tarafına yayılan bir sinyal gibi gitti ve bir gün Sargeras Yaşamın En büyük Düşmanı, Dünya Yok Eden bunları fark etti ve gözleri evrende ufacık olan bir dünyaya çevrildi:Azerotha.Buradaki sonsuz enejileri hisseden Sargeras, inanılmaz bir açlıkla bu gücü ele geçirmek için Burning Legionu dünyayı ele geçirmesi için Azerotha gönderdi.
Sargeras Burning Legionu gönderdikten sonra Azeroth dünyasına gitmek için yola çıktı.Legion milyonlarca çığlık atan bağıran ve yok eden bir yaratık grubuydu ve hepsi feth için aç kurtlar gibi beklemekteydiler.Sargerasın yardımcıları Archimonde ve Mannoroth dev ordularını savaşa hazırladılar.
Kraliçe Azshara, büyünün o korkunç gücüne kapılmış bir şekildeyken, Sargerasın reddedilemeyecek gücüne kurban giderek onu bu dünyaya almak için uğraşmaya başladı.Highborneler bile bu reddedilemeyen gücden etkilenerek Sargerasa tapmaya başladılar.Legiona bağlılıklarını göstermek için Azshara ve Highborne Sonsuzluk Kuyusunun dibine dev bir kapı açmak için çalışmaya başladılar.
Bütün hazırlıklar tamamlandığında, Sargeras Azeroth İstilasına başladı.Savaşçı yaratıklar Burning Legion adına etrafı yakıp yıkmaya başladı ve Night Elflerin sessiz şehirlerini kuşattılar.Archimonde ve Mannorthun Ordusu her taraftaydı.Arkalarında sadece kül ve göz yaşı bırakarak ilerlediler.Kalimdorun Tapınaklarına dev Meteorlar çarparak, Dev Infernaller dünyaya indi.Yananların takımı Kıyamet Bekçileri(doomguard) her tarafta yıkım yaratı.Cesur Kaldorei Savaşçıları kendi dünyalarını korumak için çalıştı ancak her tarafta kaybettiler.
Malfurion Stormrage, bu arada insanlarını kurtarmak için çalışmaya başladı.Stormrage olarak kardeşi Illidan Highbornenin bir üyesiydi ve Büyüyen bir şekilde bozulum içine girmişti.Malfurion Illidanı yaptığı şeyin yanlış olduğuna ikna etti ve Malfurion güzel genç rahip Tyrande ile, Cenariusu bulmak için yola koyuldu.Malfurion ve Illidan, iki kardeş Tyrandeye karşı bir sevgi beslemekteydi, ancak Tyrandenin kalbi her zaman Malfuriona aitti.Illidan, Tyrande ile kardeşinin bu halini gördükçe çok üzülüyordu ama bu üzüntüyü her zaman büyüye olan tutkunluğu bastırıyordu.
Büyünün o dev gücü içerisinde büyümüş olan Illidan, bu açlığı ile savaşmaya çalışmış ancak Kuyunun gücüne karşı koyamamıştır.Ancak, Tyrandenin desteği ile, kendisini dizginleyebilmiş ve Kardeşinde Cenariusu bulmak konusunda yardımcı olmuştur.Hyjal dağında Gizl, Ay bahçelerinde yaşayan Cenarius, eski ejderhaları bulmak konusunda, Night Elflere yardım etmeyi kabul etti.Alexstrasza, Ejderhaların lideri ordusunu göndermek ve Legionu durdurmak konusunda hem fikirdi.
Cenarius, Ormanların ruhlarını çağırarak, eski ağaç adamlarından bir ordu kurdu ve Legiona yerden saldırdı.Bu şekilde saldırmalarına rağmen, Burning Legionun buradan sadece fiziksel güç ile kovulamayacağını anlayan Malfurion başka şeylere yöneldi.
Dev savaş Azsharanın Şehrine doğru ilerlerken, Delirmiş Kraliçe Sargerasın gelmesini bekledi.Bu arada Sargerasda Kapıdan geçmek için hazırlanmaktaydı.Azshara bundan sonra Highborneyi alarak ayin düzenleyerek Kuyunun üzerine gelen en büyük gölgeyi yarattı.Bu gölge Sargerasın gelmesi için yapılıyordu..
Kalimdorun yanan toprağında savaş devam ederken, olaylar tersine döndü.Zamanla kaybedilen bilgilere rağmen genel olarak, Neltharion adı verilen Ejderha Dünyanın Koruyucusu- Burning Legionun gücünden etkilenerek deliye döndü.İsmini DeathWing olarak değiştirerek, Diğer Ejderhalarla savaştı.
Deathwingın bu ani taraf değiştirmesi diğer beş Ejderhayı öyle etkiledi ki alsa bu etkinin yarası kapanmadı.Yaralanmış ve şaşkın Alexstrasza ve ejderhalar, ölümlüleri bırakıp geri çekilmeye zorlandı.Böylece Malfurion ve Arkadaşları, sayıca çok azaldılar.Umutsuzdular.
Malfurion daha sonradan anladı ki Bütün bu savaşın nedeni Sonsuzluk Kuyusuydu.Ve bunun yok edilmesi gerektiğini kendine ikna etti.Savaş arkadaşları Kuyunun ölümsüzlüklerinin ve güçlerinin kaynağı bildikleri için çok korktular.Ancak Tyrande Malfurionun Teorisindeki anlamı gördü ve Cenarius ve onların arkadaşlarını Azsharanın Tapınağına son bir saldırıya ikna etti.Böylece Kuyuyu iyilik için kapatmanın bir yolu bulunabilidi belki de
Dünyanın Yıkımı:
Birinci savaştan(Warcraft I) 10.000 yıl önce
Kuyunun yok edilmesi ile bir daha büyü kullanamayacağını bilen Illidan bencilce grubunu bırakıp Highborneyi Malfuionun planına karşı uyarmaya gitti.Tutkusunun önüne geçemeyen ve bu yüzden delirme noktasına gelen ve Tyrandenin Malfuriona olan sevgisini gören Illidan bu yaptığından hiç pişmanlık duymadı ve Malfurionu yalnız bıraktı.Sonradan Illidan Kuyunun devamını sağlamak için her şeyin yapılmasını emretti.
Kardeşinin ayrılışından büyük üzüntü duyan Malfurion saldırı için Azsharanın Tapınağına gttii ve Büyük Avluda Highbornenin Son büyünün ortasında olduğunu gördü.Bu korkunç büyü Kuyunun ortasında bir girdap oluşturdu.Sargerasın Gölgesi yavaş yavaş Kuyuda belirmeye başladığı anda Malfurion saldırıya geçti.
Azshara Illidanın uyarısındı aldığında çoktan onlara karşı hazırlıklı olduğunu gördü Kraliçenin.Neredeyse tüm arkadaşları deli kraliçe tarafından öldürülen Malfurion, Tyrandenin Azsharanın arkasından saldırdığını gördü ancak bir Tapınak Koruyucusu tarafından durduruldu ve büyük bir yara aldı.Malfurion Aşkının yere düştüğünü görünce deliye dönderek Azsharayı öldürdü.
Tapınağın içinde ve Dışındaki savaş sürerken Illidan olacaklara karşı kendi için özel yapılmış şişelerin içine Kuyunun büyülü suyundan koydu.Böylece he olursa olsun Büyü gücünü kullanabilecekti.
Malfurion ve Azshara arasında süren savaş süren büyünün büyük bölümünün yanlış olmasına neden oldu.Böylece dengesiz girdap Kuyunun derinliklerinde patlayarak ve zincirleme bir olayı başlattı.Dev bir Patlama Tapınağı yerle bir etti.Kuyu içine göçerek kayboldu.
Dev Patlama, dünyanın dengesini bozmuş dev depremlerle birlikte gökyüzü kapkara olmuştu.
Dev patlama sonrasında yok olan kıtanın ortasını denizler kapamaya başladı.Kalimdorun neredeyse %80i sular altında kaldı.Böylece Kalimdor ikiye bölünerek, Dünyada ayrı ayrı iki kıta oluştu.Bu yeni denizin ortasında eskiden Sonsuzluk Kuyusunun bulunduğu yere- dev bir girdap geldi ve orada kaldı.Bu dev yara Maelstrom olarak adlandırıldı ve asla girdap durmadı.
Hernasılsa, herşeye rağmen , Kraliçe Azshara ve Highborne bu patlamadan kurtulmayı başarmıştır.Çıkardıkları güçler içinde, gidapın içine çeklimiştir.Lanetlenerek, ve şekil değiştirerek yeni bir ırk yaratımışlardı: Nagalar.Azshara kendini kötülüğün kraliçesi olarak tanıtmış ve içinde bulunan kötülüğün dışa vurumunu naga olarak görmüştür.
Maelstromun dibinde yeni bir şehir kurarak adını Nazjatar koydılar ve güçlerini tekrardan oluşturdular.Var olduklarını açıklamak için ise 10.000 sene beklediler.
Hyjal Dağı ve Illidanın Hediyesi:
Çok az Night Elf bu dev Patlamadan kurtulabildi.Çok ilkel sandallar ile yavaş yavaş karalar aramaya başlılar.Sonra bir şekilde Elunenin yardımı ile Malfurion, Tyrande ve Cenarius bu büyük yıkımdan kurtuldu.Bu kendini kanıtlamış Kahramanlar sağ kalanları kurtarıp, yeni bir yuva kurmak için uğraşmaya karar verdiler.Sessizce kendilerine bir yer ararken, Dünyanın kurtuluşunun sağlandığını, Sargeras ve Burning Legionun bu dünyadan gittiğini ve çok kötü bir bedelle zafer kazanıldığını anladılar.
Birçok Highborne bu patlamadan kurtulmayı başardı.Onlarda geride kalan Night Elfler ile birlikte, yeni yuvalarına doğru yola çıktılar.Malfurion asla Highborneye güvenmemiş olmasına rağmen onların Kuyunun varlığı olmadan hiçbir risk içermediklerini biliyordu.
Night Elflerin çoğunluğu Karaya varmaya başladığında hepsi, Kutsal dağ Hyjalın halen ayakta olduğunu gördü.Burayı yeni yuvaları belleyen Malfurion ve takipçileri Hyjala tırmandı ve Hyjalın zirvesinde korkunç bir şey buldular.Ufak bir gölün içi büyü ile kaynamaktaydı.
Illidanda bu patlamadan kurtulmuştu ve herkesten önce Hyjala ulaşıp burada Sihiri tekrar açığa çıkarmıştı ve sakladığı kuyu sularını Dağın Göllerine dökmüştü.Böylece Yeni bir Sonsuzluk Gölü Hyjal Dağında ortaya çıkmıştı.Bencil Illidan bunun gelecek jenerasyonlar için bir hediye olduğunu düşünürken, Malfurion onu avladı ve ele geçirdiğinde Illidan şaşkınlık içindeydi.Malfurion ona bütün bu olanların sihir yüzünden olduğunu belirtti.Ancak Illidan sihirden ve büyüden vazgeçmediğini söyledi.
Illidanın yaptıklarının durmayacağını bilen Malfurion bundan kurtulmak için bir yol düşündü.Cenariusun yardımı ile Illidan uzakta bir yer altı zindanına yerleştirildi.Burada İllidan dünyanın sonunda kadar kalacak ve hiçbir sorun çıkartamayacaktı.Kardeşinin burada kalmasında ona eşlik edecek nöbetçi olarak Muhafız Maiev Shadowsong seçildi.
Yeni kuyunun yok edilmesi yeni bir felaket demek olduğundan onu böyle bırakmak istedi.Ancak Malfurion bunun için sihirle Night Elflerin sonsuza kadar aralarındaki bağı bozmak için Cenariusun yardımı ile Druidizmle ilgilendirmeyi başladı Night Elfleri.Böylece Dünyayı tekrar eski düzenine göre kurabileceklerdi.
Dünya Ağacı ve Yeşil Rüya:
Birinci Savaştan(Warcraft I) 9.000 yıl önce
Uzun yıllar boyunca, night elfler yorulmadan eski dünyalarını tekrar kurmak için çalıştılar.Eski yıkılmış tapınaklarını ve yollarını bırakıp, yeni evlerini dev ağaçların içine ve Hyjal dağının gölgeli eteklerine kurdular.Zamanla, Ejderhalar yıkımın ardından ortaya çıkarak kendilerini gösterdi.
Kırmızı Alexstrasza,Yeşil Ysera ve Tunç Nozdormu, night elflerin yeni evlerine indiler. Malfurion, Night Elflerin baş-druidi dev ejderhaları karşılarakyar onlara yeni Sonsuzluk Kuyusunun hikayesini anlattı.Ejderhalar bunu duyunca Kuyunun burada kalması durumunda, Burning Legionun tekrar bu dünyaya ineceğinden korktular.Malfurion ve üç dev ejderha aralarında bir antlaşma yaparak, Burning Legion ajanlarının buraya gelirlerse bir daha kendi cehennem dünyalarına geri dönmesini engellemek ellerinden geleni yapmak için çalışmaya başladılar.
Alexstraza, Hayat-Bağlayıcı, bir tohumu Well of Eternitynin ortasına yerleştirdi.Sonsuzluk Kuyusunun büyülü gücü hemen Tohumu yeşertti ve dev bir ağaç olmasını sağladı.Dev Ağaç Sonsuzluk Kuyusunun suyu ile beslendikçe Gökyüzüne doğru büyüdü.Bu dev ağaç bundan sonra Night Elflerin sembolü oldu.Onların artık doğa ile birleştiğini ve dünyayı her zaman koruyacaklarının bir simgesi olarak kaldı.Night Elfler Bu ağaca Nordrassil dediler.Bunun anlamı ise Cennetin Tacı demek oluyordu.
Nozdormu, Zamansız Dünya Ağacına bir büyü yaparak, onun sonsuza kadar orada kalmasını sağladı ve Dünya Ağacı orada kaldığı süre içerisinde Night Elfler asla yaşlanmayacak veya hastalanmayacaktı.
Ysera, Hayalperest, Dünya Ağacına yaptığı bir başka büyü ile, Kendi Hayal dünyasını -yani Yeşil Rüyayı- bu Azeroth ile bağladı.Yeşil Rüya, dev gibi ve devamlı değişen, ruhani, fiziksel evrenin dışında bir yerdeydi.Bu rüyada, Ysera Azerothdaki canlıların evrimini ve doğanın düzenini tasarlardı.Night Elfler Malfurion dahil olmak üzere- bu dünyaya bağımlı hale getirildiler.Bu gizemli antlaşmanın sonucunda, Druidlerin hepsi Yeşil Rüyaya girerek Yseraya yardım etmek istedi.Böylece dünya onlara bir daha ihtiyaç duyduğunda geri dönecekler ve Dünya hakkında inanılmaz bilgilere sahip olacaklardı.
High Elf Sürgünü:
Warcraft Iden 7.300 Sene önce
Yüzyıllar geçtikçe, yeni Night Elf halkı gelişti ve büyüdü ve Kendilerinin Ashenvale dedikleri ormanları bile geçerek yayıldılar.Dev yıkımdan sonra Dünya üzerinde kalmadığına inanılan birçok Yaratığı tekrar gördüler: Fulborglar gibiDruidlerin öncülüğünde Night Elfler kusursuz bir yaşam sürdüler barış içinde
Ancak, Highborne üyeleri hiçbir zaman memnun değildi.Illidan gibi kendi bağımlılıklarına olan bağlılıkları onları devamlı rahatsız ediyordu.Bir süre sonra Sonsuzluk Kuyusundan büyü güçlerini geri almak için teşebbüste bulundular.DathRemar adlı, Highborne üyesi Druidleri büyü kullanmamakla suçladı ve haklarının büyü kullanmak olduğunu belitti.Malfurion ve diğer Druidler eğer herhangi bir Night Elfin büyü kullanırsa öldürülecek olacağını belirtip, Highborneyi uyardı.Bunun üzerine Highborne Ashenvale üzerine dev bir Büyülü Kasırga gönderdi.
Druidler kendi ırklarından kişileri öldürmek istemediğinde, Highborneyi sürgüne gönderdiler.DartRemal ve takipçileri bunu memnuniyetle karşıladılar.Buradan gitmeleri demek büyü yapabilecekleri anlamına geliyordu çünkü.Özel yapım birkaç gemi ile okyanuslara açıldılar.En sonunda, daha sonradan İnsanların Lordaeron dediklere yere inerek, burada büyülü yeni bir Krallık kurmaya başladılar:QuelThalasKendi Soylarının taptılara aya karşılık Güneşe taptılar
Gözcüler ve Uzun Nöbet:
Kendi içlerindeki sorunlarından kurtulmuş olan Night Elfler, kendi evlerini geliştirmeye devam ettiler.Druidler Yeşil Rüyaya girmenin zamanının geleceğini hissettiler ve aşklarını ve ailelerini arkada bırakmaya hazılandılar.Tyranda, Elunenin Baş Rahibesi oldu ve Malfuriona gitmemesi için yalvardı.Ancak Malfurion Gururunu korumak için Yeşil Rüyaya girmekte kararlıydı, ve Rahibe ile vedalaşıp ona asla ayrılmayacaklarını söyledi
Kalimdoru Tyrandeye bırakan Malfurion, Yeşil Rüyaya girince, Baş Rahibe, Night Elflerden dev bir savaşçı ordu kurdu.Korkusuz ve eğitilmiş olan bu kadın savaşçılar, Kendilerini Gözcü diye tanıttılar, barışın ve Huzurun koruyucuları.
Yarı-Tanrı Cenarius Hyjal Dağının eteklerindeki bahçelerde yaşamaya devam etti.Oğulları, Ormanın Koruyucuları olarak bilindiler ve Her zaman Night Elfleri takip ettiler ve arada sırada Gözcülere barışı korumak adına yardım ettiler.Cenariusun kızları Dryadlar ise devamlı artan bir şekilde ormanlarda görülmeye başlandı.
Ashenvalede Tyrande devamlı meşgul oldu.Malfurionun yanında olmamasından dolayı mutlu olamadı hiç..Uzun Yüzyıllar boyunda Druidler uyudukça Tyrande ikinci bir Burning Legion sadırısından korktu.Halen Burning Legionun buralarda olduğunu hisseden Tyrande, intikam için geri döneceklerini biliyordu
Bölüm 2: Yeni Dünya
DathRemar tarafından yönlendirilen High-Elfler, Kalimdoru arkalarında bırakarak, fırtınaları aşarak Maelstroma doğru yöneldiler.Yıllar boyunca denizde kendilerine ait Bir Büyü Dünyası kurmak için hayaller kurarak Doğuya doğru yollarına devam ettiler.Bu yolculuk onlara Eski Krallıklarının yıkımını, ve anlayamadıkları birçok şeyi gösterdi.Burning Legionun gücünün o anda farkına vardılar.DathRemar,- daha sonra adı Sunstrider diye anıldı Halkına, bir krallık sözü verdi.Sonsuza kadar sürecek bir Büyü Krallığı...

Donanma sonunda, İnsanların daha sonra Lordaeron diyecekleri bölgenin sahillerine geldi. İçlere doğru yayılan High-Elfler, Tirisfal Glades adı verilen yerde bir yerleşim kurdular. Kısa bir zaman sonra, birşeyler ters gitti: High Elfler delirmeye, saldırganlaşmaya başladı. O zamanın bilgeleri, bulundukları yerin lanetli olduğu kararına vardılar, ancak asla doğrulanamayan bir teoriydi bu.High-Elfler göç etmek zorunda kaldılar.
High-Elfler, Lordaeronun dev ormanlarla kaplı dağlarından geçerken, birçok güçlükle karşılaştılar. Sonsuzluk Gölünün yaşam dolu gücünden koptuklarından beri, hava koşullarından dolayı çoğu hastalanmış, veya açlıktan ölmüştü. En garip değişiklik ise, artık ölümsüz değillerdi, ve elementlere karşı bir güçleri de yoktu. Morumsu renkli tenleri de kaybedilmişti, artık renksiz bir tenleri vardı. Güç durumlarının üstüne, bir de Lordaeronda gelişmiş dev yaratıklarla savaşmak zorunda kalmışlardı. Bu arada, yolculuklarının bir kısmında ilkel insan kabilelerinin ilk örnekleri ile karşılaştılar. Bu ilkel insanlar, dev ormanların içinde avlanarak yaşayan ufak gruplardan ibaretti, tabi ki High Elflere bir tehtit oluştumayacaklardı. Ancak High Elfler en büyük tehtitlerini Dev Orman ZulAmanda bulacaklardı.
Bu yosun derili yaratıkların adı Trollerdi. Kendi organlarını ve ölümcül yaralarını anında iyileştirebilen güçlü bir ırktı, ancak her zaman barbarca yaşamayı seçmişlerdi. Lordaeronun Kuzeyinde Amani Krallığı adı altında birleşen bu Troller, yeni ziyaretçilerinden hiç hoşlanmamıştılar, ve Elfleri sınırlarını aştıklarını görünce vahşice saldırdılar. High Elfler de buna karşılık olarak, Trolleri gördükleri yerde öldürdüler.
Uzun yıllar boyunca, High Elfler kendilerine Kalimdordaki gibi güzel bir yer aradılar, ve sonunda şansın yardımı ile Kuzeydoğu dağlarını aşarak dev düzlüklere ve güzel nehirlere sahip bir coğrafya keşvettiler. Buraya QuelThalas dediler, ve dev bir Krallık kurmaya başladılar. Öyle bir Krallık ki, Kalimdordaki Kuzenlerinin kıskanacağı kadar güzel bir Krallık. Ne yazık ki, High Elflerin sonradan öğrendiği gerçek onlara çok pahalıya patlayacaktı. QuelThalas Trollerin eskiden kalma dev Şehirlerinin üzerine kurulmuştu. Troller bu toprakları kutsal sayıyorlardı. Neredeyse hemen Trolller, Elf yerleşim alanlarına saldırmaya başladı.
İnatçı elfler, yeni buldukları toprakları vermekte gönülsüzlerdi, Sonsuzluk Gölünün verdiği güçleri kullanarak büyülerini kullandılar ve Delirmiş Trolleri kontrol altında tuttular. DathRemarın liderliginde Amani Savaşçılarını ona bir olmalarına rağmen yenmeyi başardılar. Bazı elfler Kaldoreilerin eski uyarılarından olan, Büyünün Burning Legionun dikkatini çektiği gerçeğini hatırlattı. Bu yüzden, QuelThalas bilginleri, Topraklarının üstünü çevreleyen bir Büyü Bariyeri kurdular.Bu Bariyer sayesinde Büyüler evrende yankılanmayacaktı, böylece Burning Legionun dikkati çekilmeyecekti. QuelThalası çevreliyen dev dikili taşlar kuruldu, ve Bariyer kuruldu. Bu Dikili taşlar, sadece büyüleri engellemekle kalmadı, aynı zamanda batıl inançlı Troll Ordularını korkuttu.
Zaman geçtikça, QuelThalas High Elflerin çabalarının ve büyü gücünün parlayan bir anıtı oldu. Muhteşem güzellikteki sarayları, Kalimdordaki Kuzenlerininki gibi tasarlandı ve inşa edildiler. QuelThalas bu hali ile Elf elinden çıkmış en güzel şehir oldu. Silvermood adı verilen bir Meclisle Sunstrider Hanedanlığının politik gücü pekiştirildi. Yedi tane High Elf Lordundan oluşan Meclis, elf topraklarını korumak için çalıştılar. Koruyucu Kalkanla korunun topraklarında, eski Kaldorei Uyarılarından uzakta büyüyü hayatlarının her alanında kullandılar.
Nereydeyse, dört bin yıl boyunca High Elfler barış içinde yaşadılar. Ancak İntikam almak isteyen Troller asla yenilmemiştiler. Ormanın derinliklerine yerleşen troller, sayılarını arttırdılar ve en sonunda Dev bir Troll ordusu QuelThalasın gölgeli ormanlarına girerek savaşı başlattılar.
Arathor ve Troll Savaşları
Warcraft Iden 2,800 yıl önce
High Elfler bu dev Troll ordusu ile savaşırken, gelişmeye başlayan İnsanlar, kendi kabile toprakları için savaşmaktaydılar.İnsanlığın ilk savaşları ne onurdan ne de ayrımdan söz edilebilecek savaşlardı.Herkes kadın, çocuk, yaşlı demeden katlediliyordu.Ancak sadece bir Kabile, Adı Arathi olan kabile, Trollerin gözden kaçırılmayacak kadar dev bir tehtit olduğunu görebildi.Arathi bu yüzden bütün Kabileleri kendi kontrolüne almak istedi ki, Sıra kendilerine geldiğinde Trollere karşı savaşı kazanabilsinler.
Bu düşüncenin ardından geçen altı yıl boyunca Arathi tüm Kabilelerle savaştı ve her zaferin sonucunda, Arathi barış ve eşitlik vaad etti ve ele geçirilmiş insanların saygısını kazandı.Bunun sonucunda Arathi Ordusu inanılmaz derecede büyüdü.Artık güçlerinin Trollere karşı gelebileceğine inanan insanlar, Lordaeronun güneyinde bir kale kurdular.Adı Strom koyulan bu Kale, Arathi Milletinin başkenti olurken, Krallığın adı Arathor oldu.Arathor zenginleşirken, Lordaeronun başka yerlerinde yaşayan insanlar Arahorun güvenli topraklarına yerleşmeyi seçtiler.
Tek bir Bayrakta birleşen İnsan kabileleri, iyimser ve güçlü bir Kültür geliştirmeye başladılar.Thoradin, Arathorun Kralı, Gizemli Elflerin halen Troll işgalinde olduğunu biliyordu, ancak kendi insanlarının güvenliğini tehlikeye atmak istemiyordu.Elfler ve Trollere karşı çok az şey bilen İnsanlar aslında her iki ırka da soğuk bakmaktaydı.Aylar sonra Elflerin düştüğüne dair dedikodular Thoradinin kulağında geldiğinde perişan iki tane High Elf Elçisi Stromdan içer girmişti, böylece Thoradin Troll Tehtidinin burada duramayacağını anladı: Sıra çok yakında onlara gelecekti.
Elfler, Thoradini Trollerin dev ordularının QuelThalası işgal ettikten sonra güneye ineceğini ve buraya saldırıcağını söylediler.Çaresiz Elfler, askeri yardıma muhtaçtılar ve çaresiz olarak seçilmiş bazı insanlara büyü kullanmayı öğretmeyi kabul ettiler.Ancak Thoradin Büyüye duyduğu güvensizliği bir kenara bırakıp, elflere yardım etmeyi kabul etti.Hemen Stroma gelen Elfler belli başlı seçilmiş insanları eğitmeye başladılar.
Elfler başta İnsanların büyü kullanmakta oldukça beceriksiz olduğunu gördüler ve bununla aralarında dalga geçmeye bile başlamışlardı.Tam Yüz tane İnsana en Büyünün en basit güçlerini kullanmayı öğrettiler: Sadece Trollerle savaşabilecekleri kadar.İnsan öğrencilerinin hazır olduğuna ikna olan Elfler, Savaşa doğru, Thoradinin Dev orduları ile birlikte kuzeye doğru yola çıktılar.
Birleşik Elf ve İnsan orduları ile Troll Orduları Alterac Dağlarının eteklerinde çarpışmaya başladı.Savaş uzun günler sürdü.Arathor orduları vahşice ve delirmiş şekilde üstlerine gelen Troll ordularına hiç yorulmadan veya bir santim bile toprak vermeden savaştılar.Elf Lordları zamanın geldiğini düşünerek büyü güçlerini kullanmaya başladılar, Yüz tane İnsan Büyücü ve birçok Elf büyücüsü büyülerini kullanarak Trolleri şok ettiler.Elemental Ateşler trolleri yakarak kendilerini iyileştirememelerini sağladı ve Troller gittikçe zayıfladı.
Troll Orduları bozulmaya ve kaçmaya başlayınca, Thoradinin orduları takip etti ve bulduklarını öldürdüler, en sonunda çok az bir Troll sayısı kaçmayı başardı.Troller bu savaştan sonra asla eski güçlerine kavuşamadılar ve tek bir Millet olarak görülmediler.QuelThalasın kurtulduğundan emin olan Elfler ve İnsanlar arasında saygı ve arkadaşlık bağları böylece kurulmuş oldu.Elfler ve İnsanlar arasında çağlar boyunca devam eden dostlukları böylece başlamış oldu.
Trisfal Bekçileri
Warcraft Iden 2,700 yıl önce
Trollerin Kuzey topraklarından sürülmesinden sonra Elfler kendi yıkılmış krallıklarını baştan yapmak için yeniden çalışmaya başladılar.Zafer kazanmış Arahtor Orduları Stroma döndüler.İnsan Toplumu zenginleşip geliştikçe, Thoradinin içinde bu kadar hızlı büyümenin İnsanları birbirinden ayıracağı korkusu belirdi ve bu yüzden Stromu merkez olarak her zaman kullanıp otoritesini gösterdi.Uzun yıllar boyunca barışın kol gezdiği Lordaeronda büyüyen İnsanlar, Thoradinin ölümünden sonra genç nesillerle birlikte Krallıklarını büyütmek için çalışmaya başlattılar ve bu yüzden Stromdan öteye gitmek için hayaller kurmaya başladılar.
Elfler tarafından eğitilen Asıl Yüz İnsan Büyücü, güçlerini geliştirerek, Elflerden bile öteye gitmek için uğraşmaya başladılar.Bu Büyücüler, asil güçleri ve ruhları yüzünden seçilmişlerdi ve bu güçlerini her zaman önemsediler ve sorumlulukla kullandılar ancak büyücüler bu güçlerini ve sırlarını genç jenerasyonlara öğretmeye başladıklarında, hiç savaş yaşamamış ve bu yüzden büyü gücünü hayatının her yerinde kullanmaya başlamış Genç Büyücüler ortaya çıkmaya başladı.Sorumluluk içermeyen hareketleri ile krallık içinde sorunlar başgöstermeye başladı.
Krallık büyüdükçe ve toprakları genişledikçe, Genç Büyücüler yolculuklarla Güney Topraklarına yayıldılar ve kendilerini ve halklarını vahşi hayvanları koruyarak veya avlanarak geçinmeye başaldılar ve bu da Stromun ötesinde başka şehirler yapmaya olanak sağladı.Ancak güçleri geliştikçe, toplumdan büyücüler yavaş yavaş kopmaya başladı.
İkinci Arahtor şehiri Dalaran oldu.Dalaran, Stromun Kuzey-Batısında kalan Hillsbrad adı verilen yerde Lordamere Gölünün Güney kıyısına kurulmuştu.Güney topraklarına yayılan büyücülerin hepsi buraya yerleşmeyi uygun gördüler.Burada Büyüyü istedikleri şekilde daha özgür bir biçimde kullanmak istediler.Büyücülerin hayalindeki şehirdi Dalaran...Böylece başlayan Dalaran inşası ile birlikte dev bir ekonomi de ardından geldi böylece Dalaran İnsanların Büyü şehri oldu.Stromdan daha büyük, daha görkemli ve güzel bir şehir olmuştu artık.Ancak Büyünün bu kadar çok kullanması, daha fazla büyücünün yetişmesine ve en sonunda büyücülerin neredeyse hepsi gerçekle sanal arasındaki farkı anlayamamaya başladı.
Sonsuzluk Gölünün yıkılması ile dünyada hapsolan ve saklanan birçok Burning Legion Ajanı Büyünün gücünü hissedince, Evrenin her tarafından gözler tekrar dünyaya çevirildi.Yer altından çıkan iblislerin tek amacı vardı artık : Dalaran.Dalarana önce çok zayıf Demonik saldırılar başladı ancak Dalaran Yöneticileri tarafından örtbas edildi, halktan saklandı.Birçok Güçlü büyücü Demonların pekşinden onları ele geçirmeye gönderile ancak hepsi güçlü Burning Legiona karşı güçsüz kalıyordu.
Birkaç ay sonra Batıl inançlı Köylüler, Dalaran Yöneticilerinin onlardan korkunç birşey sakladığına inanmaya başladı.Etrafta Devrim dedikoduları dolaşmaya başladığında, Arathor halkı Büyücülerin gücünü sorgulamaya başlamıştı.Halkın isyan çıkarmasından korkan ve Stromdaki Kralın onlara karşı tavır almasından korkan Büyücüler, Sorunlarını her şeyin başlangıcını yaratan ırka açtılar : High Elfler...
Dalarandaki Demonik aktivitenin varlığını duyan Elfler hemen en güçlü Büyücülerini İnsan topraklarına gönderdi.Dalarandaki enerjiyi araştıran Elf Büyücüleri detaylı bir rapor hazırlayarak, içindeki Demonik aktiviteyi belirttiler.Raporun sonunda dünya üzerinde çok az demon olduğu ancak Legionun hala çok büyük bir tehtit olduğunu belittiler.
QuelThalası yöneten Silvermoon Meclisi, Dalaranın Büyücüleri ile gizli bir antlaşma yaptılar.Elfler Dalaran Büyücülerine eski Kalimdor ve Burning Legiondan bahsettiler, eski savaşları anlattılar.İnsanlara büyü kullandıkları sürece Halklarını Legionun ajanlarından korumak zorunda olduklarını söylediler.Dalaran Büyücüleri bunun üzerine Tek bir Ölümlü büyücüye her türlü gücü vererek Legiona karşı olan bu gizli savaşta savaşçı olarak öne sürmek fikri ile geldiler.Böylece İnsan halkının korkması veya paranoyak bir şekilde birbirlerine saldırması önlenmiş olacaktı.Elfler bu fikri kabul ettiler ve gizli bir örgüt kurmayı kabul ettiler.Elfler her zaman bu Bekçinin ardında olacak ve onu kontrol edeceklerdi, böylece güçlenen bekçi Burning Legion Ajanlarına karşı dünyayı koruyacaktı.
Örgüt, toplantılarını gölgeli Tirisfal Gladesde yaptı.Burası aynı zamanda High Elflerin Lordaeronda yerleştikleri ilk yerdi.Bu yüzden, Bu Örgütün adı Tirisfal Bekçileri oldu.Seçilen Ölümlü şampiyonlar Insan ve Elf Büyü gücünün tamamı ile donatılırdı.Aynı zaman diliminde sadece bir tane şampiyon olabilirdi, ve bu şampiyon tek eliyle Burning Legionun her türlü ajanını yok edebilecek güçteydi.Bekçinin güçleri o kadar güçlüydü ki, sadece Trisfal Meclisi adı verilen Elf-İnsan ortak bir komisyonun gözetiminden geçmeden bir Bekçi seçilemezdi.Ne zaman bekçi yaşlanır, veya savaşta zayıf düşerse yerinde bir başkası getirilirdi.
Nesiller geçtikçe, Bekçiler İnsanlığı görünmez Burning Legion tehtidinden korudular.Bu gizli savaşın ardında ise Gelişen bir İnsanlık İmparatorluğu ve gittikçe yayılan bir büyü çılgınlığı vardı.Bu arada her zaman bekçiler tetikte kalmışlardı
Ironforge Cücelerin Uyanışı
Warcraft Iden 2,500 yıl önce
Eski çağlarda, Titanların Azerothu bırakınca, çocukları olarak sayılan Earthenler dünyada kalıp dilediklerince dünyaya şekil vermeye devam ettiler.Earthenler yüzdeyde geçen olaylarla ilgisi pek olmayan hiçbir yüzey ırkını tanımayan bir varlıklar topluluğuydu.Her biri dünyayı şekillendirmek için bıkmadan usanmadan uğraşıyorlardı.
Sonsuzluk Kuyusunun patlaması, her ırk gibi eartheni de çok etkilemişti.Dünyanın duyduğu acının aynısını içlerinde hisseden Earthenler kendi kimliklerini bu çalkantılı dönemde kaybetmeye başlamışlar ve kendilerini Titanların yeraltında kalan dev şehirlerine kapatmışlardı.Bunların en çok bilineni Uldaman adı verilen şehirdir.Uldamanın yanında Uldum, Uludar gibi bir çok eski Titan şehri bulunuyordu.Dünyanın altında bu ırk, sekiz bin yıl boyunca uyudu.
Kendilerinin neyin uyandırdığı bilinmesede, Uldamanda olan Earthenler kendilerini kapattıkları şehirlerden dışarı çıkmak istediler.Earthenlerin yüzeye ilk çıktıkları anda fark ettikleri, bu uyuma sürecinde çok değiştikleriydi.Kayalardan oluşan derileri yumuşamış ve düzgün bir hal almıştı, taşa ve toprağa olan güçleri ise yavaş yavaş yok olmaya başlamıştılar, ve en son olarak ise artık Ölümsüz olmadıklarını anladılar.
Kendilerine Cüce demeye başlayan Irk, Uldamanın önündeki yerleşimlerinden ayrılıp dünya yüzeyinde dolaşmaya başladılar.Halen derin yerlere ve derinliklerdeki gizemleri araştırmaya meraklı olan Cüceler Dünyanın en büyük dağının bulunduğu yere bir krallık kurdular, ve kuruldukları toprağa Onları yaratan Titan Yaratıcısı Khazgorothun şerefine Khaz Modan dediler yani Khazın Dağı.Bu Titana duydukları sevgiden dolayı Dağın kalbine dev bir anıt diktilerev bir Demirci Ocağı kurdular ve bundan sonra etrafında gelişen şehre Ironforge dendi.
Cüceler, doğaları gereği değerli taşları biçimlendirmek ve değerli mineralleri bulmak için devamlı bir istek içinde çalıştılar.Ancak yer altına duydukları bu istek ve sevgi yüzünden yeryüzü |
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|